Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya Katılma Talebi
Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya Katılma Talebi
RUSYA’NIN BÖLGEDE ARTAN TEHLİKESİ
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bulunduğu bölgede köklü bir değişim sürecine giren Rusya belli bir sürenin geçmesinin ardından tekrar bölgenin en büyük gücü haline geldi. Rusya’nın ikinci Devlet Başkanı Putin’in yirmi yılı aşkın süredir ülkeyi yönetmesi ve özellikle 2008’de Gürcistan’da, 2014 ve 2022’de ise Ukrayna’da görülmek üzere komşu ülkelere karşı var olan tavrı sebebiyle Rusya’da otoriter bir rejim oluşmuş oldu. Bu rejim ülke içerisindeki muhalif sesleri bastırmasına ve rakip ülkelerden kendi iktidarına yönelik saldırılara karşı önlem alabilmesine olanak sağladı. Putin’in bu otoriter duruşu Baltık ve İskandinav ülkelerini ileri düzeyde önlem almaya mecbur kıldı. Rusya’nın özellikle geçtiğimiz aylarda başlattığı Ukrayna-Rusya savaşı Rusya’ya komşu olan ve bölgenin önemli enerji kaynaklarını topraklarında barındıran İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya katılmak için resmi başvuruyu yapma zorunluluğuna götürdü. Rusya, Ukrayna’da 8 yıldır gösterdiği tepkiyi İsveç ve Finlandiya için de anında gösterdi hatta Finlandiya sınırına Rus askeri araçları yığınak yapmaya başladılar ancak bu iki ülke geri adım atmak istemediğini açıkça ilan etti.
RUSYA’NIN BASKISI KARŞISINDA BÖLGE DEVLETLERİNİN ALDIĞI ÖNLEMLER
Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması ile birlikte İskandinavya’da bulunan İsveç ve Finlandiya’da gündem bir anda NATO’ya katılım için resmi başvuru oldu. Bu iki ülkeden İsveç uzun süreli siyasi tarafsızlığı nedeniyle yüksek bir refah seviyesine sahiptir. Yine bu nedenle İsveç kurumsallaşmış demokratik siyasal düzeni ile ve buna bağlı olarak gelişen güçlü bir sosyal refah devleti olma özelliği ile ön plana çıkmaktadır. İsveç’in tarihine baktığımızda tıpkı diğer İskandinav devletleri gibi savaşçı özelliklere sahip bir topluma sahip olmasına karşın günümüzde var olan hümanist yapı şaşırtıcı olabilir. Günümüze gelindiğinde İsveç’in 10 milyonu aşkın nüfusuna rağmen sadece 50 bin kişilik bir orduya sahip olduğuna değinmek gerekmektedir. İsveç’in savunma bütçesi ise 7.475.000.000$ ‘dır. Finlandiya’ya gelecek olursak Finler, İsveç’in yarı nüfusuna sahip olmasına rağmen 315.000 askeri personele sahiptirler. Bu sayı günümüzde artmaya devam etmektedir. Bu artışın sebebi olarak burada Rusya’nın tehditkâr tutumu göz önüne alınabilir. Bu iki ülkenin askeri yönden çok güçlü olmadığını söylemek bu yüzden çok yanlış olmaz. Rusya’nın baskısı sonrası İsveç ve Finlandiya öncelikli olarak savunma bütçelerinde artışa giderken ikincil olarak da NATO’ya katılmayı çözüm yolu olarak görmektedir.
TÜRKİYE’NİN İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN NATO’YA KATILMASINA TEPKİSİ
İsveç ve Finlandiya’nın geçtiğimiz günlerde 200 yıllık tarafsızlık ilkesinden vazgeçerek NATO’ya resmi olarak katılım başvurusu yapması Dünya medyasını olduğu kadar Türk medyasını da son derece meşgul etti. Genel anlamda baktığımızda kamuoyunda bu iki ülkenin hızlı bir şekilde NATO’ya dahil edileceği konuşuluyordu. Türkiye bu noktada devreye girerek Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi makamlar tarafından yapılan açıklamalar ile İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişini veto edeceğini kısmen ilan etmiş oldu. Burada yakın geçmişe bir göz atmak gerekiyor çünkü tarihsel anlamda Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya ile diplomatik bir sorunu yoktu. Sorun Türkiye’de ortaya çıkan PKK terör örgütünün faaliyetlerini bu iki ülkenin destekleyici bir şekilde ele almasıdır. Aynı zamanda İsveç ve Finlandiya, Türkiye’de zararlı faaliyetlerde bulunan diğer terör örgütleriyle de yakın ilişkilere sahipler. Türkiye’nin iadesini istediği isimlerden biri olan Ragıp Zarakolu’nun Türkiye’de aranma sebeplerinden birisi “Makus kaderinden kaçış yok” isimli yazısı ile birlikte Erdoğan’ın kaderinin Menderes’in idam edilmesiyle aynı olacağını belirtmesiydi, İsveç medyası da bu noktada Türkiye’nin tavrından rahatsız ancak burada görülmesi gereken nokta Ragıp Zarakolu’nun tek aranma sebebinin bu olmaması, Ragıp Zarakolu Türkiye’de PKK’nın varlığını meşrulaştırma çabalarıyla tanınan bir yazar bu yüzden de aranıyor. Bilgi kirliliği dolayısıyla İsveç medyası bunu görmek istemiyor ya da görse de yayınlamıyor. Türkiye’nin taleplerinden bir diğeri her iki ülkenin de 2019 yılında Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirilen ve YPG’yi hedef alan Barış Pınarı Operasyonu’nun ardından Türkiye’ye silah ambargosu uygulamasıydı bu ambargonun sonlandırabileceğini düşünsek de Türkiye’nin istekleri bu noktada sonlanmıyor bir diğer talep ise Türkiye’ye ABD tarafından uygulanan savunma sanayi yaptırımlarının kaldırılması ve iptali. Bu noktada ise bundan en çok rahatsız olan ABD ve Kanada’da bulunan Yunan asıllı senatörler. Yunan asıllı Kanadalı Senatör Leo Housakos, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Türkiye’yi NATO’dan atarsak sorun çözülür.” şeklinde son derece anlamsız bir paylaşım yaptı. Erdoğan ise olayla alakalı geçtiğimiz günlerde Türk medyasına yaptığı açıklama da “Şimdi ekranları başında bizi izleyen milletime sesleniyorum, peki NATO’nun en önde gelen ülkeleri Yunanistan’a her türlü desteği veriyor mu? Veriyor. Yunanistan’da üsler kuruyorlar mı? Kuruyorlar. Biz bunlara nasıl inanacağız? İsveç, terör örgütlerinin zaten kuluçka merkezi. Parlamentolarında teröristleri getirtip, konuşturtuyorlar. Özel davetler çıkartıyorlar. Hatta parlamentolarında PKK yanlısı teröristler var. Biz bunların neyine güveneceğiz? Pazartesi günü Türkiye’ye geleceklermiş? Bizi ikna etmeye mi gelecekler? Kusura bakmasınlar, yorulmasınlar, her şeyden önce Türkiye’ye yaptırım uygulayanların bu süreç içerisinde bir güvenlik örgütü olan NATO’ya girmelerine biz ‘evet’ demeyiz. NATO o zaman bir güvenlik örgütü olmaktan çıkar, teröristlerin adeta temsilcilerinin yoğunlaştığı bir yer haline gelir. Buna evet demek mümkün değil ve bir sokulduğumuz yerden, bir daha sokulamayız. Kusura bakmasınlar.” dedi. Bu noktada Erdoğan’ın açıklamasında bulunan “bir sokulduğumuz yerden, bir daha sokulamayız.” kısmı için tarihe bir yolculuk daha yapmak gerekiyor, Yunanistan 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında NATO’nun harekata engel olmadığını öne sürerek NATO’dan ayrıldı ve 2 sene sonra 1976’da NATO’ya tekrar dönmek istedi ancak Türkiye bunun için birtakım şartlar öne sürdü. Bu şartların Yunanistan tarafınca kabul görmemesi ve ABD, İngiltere gibi büyük devletlerin attığı karşılıklı adımların boşa çıkması sonrası Yunanistan 1980 senesine değin NATO’ya tekrar katılamadı. 1980’de 12 Eylül Darbesi sonrası Kenan Evren ile görüşmeler yapan ABD’li yetkililer onu Yunanistan’ın sosyalist bir parti tarafından yönetilme riskiyle ilgili üstü kapalı şekilde korkuttu ve Türkiye’nin onayıyla hiçbir imtiyaz alınamadan Yunanistan NATO’ya tekrar dahil oldu. Bu konu için günümüz siyaset bilimcilerinin “Modern Türkiye’nin tarihinde yaptığı en büyük dış politika hatası” şeklinde bir kanıda bulunduğunu belirtebiliriz. Günümüze döndüğümüzde aynı hatayı yapmak istemeyen Türkiye en azından bu iki ülkenin terör örgütleri ile olan bağını zayıflatmak ve onlara destek olmalarını sonlandırmak niyetinde diyebiliriz.
TÜRKİYE’NİN AMACI
Her ne kadar bir önceki başlıkta Türkiye’nin amaçlarından bahsetmiş olsak da hem anlattıklarımızın özetini geçmek hem de Türkiye’nin burada ki amaçlarından bahsetmek gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye özellikle son 5 yıldır dış politikasında yaptığı keskin değişiklikler ve komşu ülkeleriyle yaşadığı problemler nedeniyle kendisini bir ekonomik krizin ortasında buldu. Bu krize içeride dışarıda sebep olan güçler, hatalar başka bir makalede tartışılabilir ancak Türkiye bu krizi çözmek için artık ortak bir akıl kullanmaktadır. Dış politikasında keskin değişiklikler yapmayı durdurmuş, komşu ülkeleriyle ilişkilerini tekrar toparlamaya başlamıştır, buna kanıt olarak da Erdoğan’ın Ortadoğu ülkelerine yaptığı ziyaretler gösterilebilir. Türkiye, NATO’nun ayrılmaz bir parçası olarak kendisini görmekte ancak bunu yaparken NATO müttefiki olmayan devletler ile de ilişkilerini normal bir çizgide tutmaya gayret göstermektedir. Ekonomik ve siyasal krizin yaralarını sarmak için İsveç ve Finlandiya üzerinden bir adım atılmış bu iki ülkenin Türkiye’nin taleplerini kabul etmeyeceği bilinmesine karşın ABD, İngiltere gibi ülkelerce uygulanan yaptırımların kaldırılmasını bu noktada Türkiye’nin koz olarak kullanabileceğini söyleyebiliriz. Kabul etmek gerekir ki İsveç ve Finlandiya eninde sonunda NATO’ya katılacaklardır.
Esenle kalın dostlar…
Batuhan Eren Demir