İsrail-Filistin Çatışmalarının Tarihsel Arka Planı ve Aksa Tufanı Operasyonuna Giden Süreç
İsrail ve Arapların aralarında yaşanmış savaşların temelinde Filistin yatmaktadır. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşında Filistin cephesinde aldığı mağlubiyet ile bölgeden çekilmesi ve bölgenin idaresini İngiliz denetimine bırakması Filistin bölgesinde azınlık durumda bulunan Yahudilerin sayılarının her geçen gün artmasına sebep olmuş, I ve II. Dünya Savaşları arasında Avrupa’da zirveye çıkan antisemitizm, çok daha fazla Yahudi’nin “vaat edilmiş topraklar” olarak nitelendirdiği Filistin bölgesine göç etmesiyle sonuçlanmıştır. Gün geçtikçe sayıları artan Yahudiler II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle girişimlerini sıklaştırmış ve 1948’de Orta Doğu’da İsrail devletini kurmuşlardır. İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte çok sayıda Arap-İsrail savaşı yaşanmıştır. Bu savaşların genelinden galip ayrılan İsrail günümüzde kuruluş sınırlarını genişletmiş durumda bulunmaktadır. Arapların 1948 yılında ele geçirdikleri topraklarda bağımsız bir Filistin devleti kurmakla ilgilenmemeleri ve 1967 Arap-İsrail savaşında aldıkları ağır mağlubiyet Filistin halkının hem devletsiz hem yurtsuz kalmasına sebep olmuştur. 1967 Arap-İsrail savaşından sonra Arap devletleri kaybettikleri toprakları geri kazanma politikalarına yönelirken Filistinlilerin kendi kurtuluş mücadelelerinin sorumluluğunu almak durumunda kalmaları bu sorunu ikiye bölerek Arap-İsrail savaşları ile Filistin-İsrail çatışmalarını birbirinden ayırmıştır. Bu çalışmanın yapılma amacı Arap-İsrail savaşlarının ve Filistin-İsrail sorununun çıkış noktasını anlayabilmek ve savaşın yarattığı kaosun ve İsrail’in saldırgan politikalarının teorilerle mi yoksa tarih ile mi açıklanabileceğini algılayabilmektir. Çalışmanın ilk bölümünde Yahudilerin tarih sahnesine çıkış noktası anlatılmaktadır. İkinci bölümde İsrailoğullarının tarihte yaşadıkları mağlubiyetler ve sürgünler ile günümüzde de en önemli doktrinlerinden olan “vaat edilmiş topraklar” kavramının ilk kullanımından ve bunun günümüze yansımalarından bahsedilmektedir. Üçüncü bölümde Siyasal Siyonizm’in ortaya çıkışı ve Yahudilerin kitleler halinde Filistin topraklarına göç etmesiyle İsrail devletinin kuruluşu anlatılır. Son bölümde ise Arap-İsrail savaşlarının sebep ve sonuçları ile Aksa Tufanı Operasyonuna giden süreç ve bugün ki konjonktürde sorunun barış ile çözülmesinin çok gerçekçi olmadığı değerlendirmesiyle araştırma son bulur.
1.İSRAİLOĞULLARININ VE YAHUDİLİĞİN ÇIKIŞ NOKTASI
Yahudileri tarihin ilk sayfalarında bulabilmek mümkündür. Yahudiler ilk defa Doğu Akdeniz kıyılarında Kenan bölgesinde M.Ö. 2’nci yüzyılda etnik ve dini bir grup olarak ortaya çıktılar (Atzmon & Hao, 2010). Yahudilerin tarihsel gelişimlerini anlayabilmek için Hz. İbrahim dönemine kadar gidilmesi gerekmektedir. Kendilerini Hz. İbrahim’e atfeden üç dinin ortak vurgusu monoteist olduklarına ilişkindir. Tarihsel olarak bu dinlerin ilki Yahudilikken Orta Doğu coğrafyasında ortaya çıkan bu monoteist dinler Hristiyanlık ve İslam dini ile son bulmaktadır (Topsakal, 2010). Hz. İbrâhim’in oğullarından Hz. İsmail günümüzde Arapların atası olarak bilinirken, Hz. İshak ise Yahudilerin atası olarak bilinir. Hz. İshak’ın oğlu Hz. Yakup ile İsrailoğulları kavminin toplumsal yapısı oluşmaya başlar. Hz. Yakup’un 12 oğlu olmuştur ve bu oğullar Yahudiliğin temelini oluşturur. İsrailoğullarının bugün Filistin toprakları üzerindeki temel motivasyonunun ne olduğunu anlamak için Hz. Yakup’un oğullarının yaşadıklarını görebilmek gerekmektedir. Hz. Yakup’un oğlu olan Hz. Yusuf’un kardeşlerinin ihanetine uğrayarak kuyuya atılması ve sonrasında bir kervan tarafından bulunarak Mısır’a köle olarak satılması ve burada yaşadıkları İsrailoğullarının tarihinin Mısır’da gelişmesine sebep olmuştur. Hz. Yusuf’un ölümünden yıllar sonra İsrailoğulları Mısır’da bulunurken Firavun’un zulmüne uğramaları onları yeni bir öncü ile Mısır topraklarını terk etmeye mecbur bırakır. Bu öncü Hz. Musa’dır. Hz. Musa Hz. Yakup’un oğlu Levi’nin soyundan gelmekte olup İsrailoğullarını Mısır’dan kaçırarak “vaat edilmiş topraklara” götürme görevini üstlenen öncüdür. Kitab-ı Mukaddes anlatısına göre Hz. Musa İsrailoğullarını “Vaat edilmiş topraklara” ulaştıramadan ölmüş bu görevi Yeşu yerine getirmiştir (Topsakal, 2010). Bu noktada günümüzde İsrailoğullarının taraf olduğu savaşların ve Orta Doğu’da yaratılan kaosun en büyük sebeplerinden ilki olan “Vaat Edilmiş Topraklar” doktrinine ulaşabilmiş oluyoruz. Yahudilik ve Hristiyanlık geleneklerinde her şeyin başlangıcını insanlığın erken tarihini İsrailoğullarının atalarını ve Yahudi milletinin asıllarını açıklayan Yaratılış kitabının 15:18-21.kısmında “O gün RAB Avram’la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: “Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları, Kenliler’in, Kenizliler’in, Kadmonlular’ın, Hititler’in, Perizliler’in, Refalılar’ın, Amorlular’ın, Kenanlılar’ın, Girgaşlılar’ın, Yevuslular’ın topraklarını senin soyuna vereceğim” yer almaktadır (Mukaddes, 2014). Bu sözlerde vaat edilmiş toprakların Tanrı tarafından verilmesi ahitleşmenin bir tarafını, yani Tanrı’nın vaadini ifade etmektedir (Seyfeli̇ & Akdemi̇r, 2020).
2.İSRAİL KRALLIĞI’NIN YIKILIŞI VE YAHUDİ SÜRGÜNLERİ
I. İsrail Krallığı Hz. Yakup’un oğullarının soylarından gelen on iki kabilenin bir araya gelerek bugünkü İsrail ve Filistin topraklarında M.Ö. 1030 yılında kurduğu devletti. I. İsrail Krallığının en görkemli yıllarını getiren Hz. Süleyman Yahudilerin ilk tapınağı olan Süleyman Mabedini inşa ettirerek Kudüs’ü İbranilerin kutsal şehri haline getirmiştir (Turan, 2003). Hz. Süleyman’ın ölümüyle birlikte tahta çıkan oğlu Rehoboam’ın iktidarını kabul etmeyen Yehuda ve Binyamin kabileleri on iki kabile arasından ayrılarak güneyde Kudüs’ü de içine alan Yehuda Krallığını kurmuşlardır (Kiziloğlu, 2012). Bu durum İsrailoğullarının ikiye bölünmesi ve güç kaybetmesine sebep olmuş ve M.Ö. 722’de Asur İmparatorluğu tarafından yıkılarak hakimiyet altına alınmıştır. Güneyde yaşamaya devam eden Yehuda Krallığı ise İsrail Krallığının aksine yaklaşık 350 yıl daha ayakta kalmış ancak aynı kaderi paylaşarak Babil İmparatorluğu tarafından işgal edilmiştir. Babil İmparatorluğu Yahudilerin tapınağı olan Süleyman Mabedini yıktıklarında I. Tapınak Dönemi sona ermiş ve İsrailoğulları için diaspora dönemi başlamıştır (Kiziloğlu, 2012). Babil İmparatorluğunun Pers İmparatorluğu tarafından yıkılması sonrası anavatanlarına dönen Yahudiler yeni bir tapınak inşa ederek İkinci Tapınak Dönemini başlatmışlardır (Armaoğlu, 1989). Yahudiler Filistin bölgesine geri dönebilmiş olsalar da eski güçlerine kavuşmaları mümkün olmamıştır. Pers egemenliğinin ardından gelen Helen egemenliği ve sonrasında Roma egemenliklerinde de bölgede bulunan Yahudiler özellikle Roma döneminde kendi devletlerini kurma girişimleri sırasında belli isyanlar çıkartmış ancak bu isyanlar başarısız olmuştur. Yahudilerin bağımsız bir Yahudi devleti kurma girişimleri sonucunda Roma orduları Kudüs’e girerek Pers İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş ikinci tapınağı yıkmışlardır. Bu olay sonrasında Yahudiler bölgeden göç etmeye zorlanmış ve Mısır başta olmak üzere farklı topraklara göç ettirilmişlerdir (Armaoğlu, 1989). Yahudilerin ikinci tapınağının da yıkılması ile 1800 yıldan fazla sürecek “Yabancıların Hakimiyet Dönemi” başlamıştır (Kiziloğlu, 2012).
3.SİYASAL SİYONİZM VE İSRAİL’İN KURULUŞU
Yahudiler “Yabancıların Hakimiyet Dönemi” boyunca vaat edilmiş topraklara ulaşmanın ve bölgede tekrar hakimiyet kurmanın hayalini kurmuş olsalar da bu hayali gerçekleştirebilmek için yüzyıllar boyunca beklemeleri gerekmiştir. 1800’lü yılların ilk yarısında Modern Siyonizm’in kurucu ismi olarak görülen Theodor Herzl bu hayali dillendirmeye başlamış ve belli adımlar atmıştır. (Tokgöz, 2017). Filistin’de ve farklı coğrafyalarda yaşayan Yahudiler yaşadıkları bölgelerde belli zamanlarda önemli haklar elde etmiş olsalar da bağımsız Yahudi devletini kuramamışlar ve bazı dönemler yoğun baskı altında yaşamışlardır. Ancak bir Yahudi devletinin kurulması gerektiğinin konuşulmaya başlanması Fransız İhtilalinin getirdiği milliyetçilik akımı, Doğu Avrupa ve Çarlık Rusya’sında başlayan antisemitik olaylar neticesinde gerçekleşmiştir (Attias, Benbassa, 2002). Antisemitist düşüncenin çıkış noktası Avrupalı Hristiyanların Yahudileri Hz. İsa’nın ölümünden sorumlu olarak tutmasıdır. Baskı altında tutuldukları Avrupa’da kendilerine bir çıkış yolu bulamayan Yahudiler kendilerini “vaat edilmiş topraklara” götürecek modern bir Mesih arayışına girmişlerdir. Bu Mesih, onlara göre Siyasal Siyonizm’in babası, aslen Macar Yahudi’si olan Avusturyalı Theodor Herzl’dir (Turan, 2003). Siyonizm’in kelime anlamı incelendiğinde bu hareketin amacı da aslında bir bakıma ortaya çıkmaktadır. Siyonizm teriminin kökü olan Siyon sözcüğü İbranice ’de Kudüs anlamına gelmektedir. Siyon kelimesi başlarda sadece vaat edilmiş topraklara duyulan özlem olarak görülmüş olsa da Herzl bunu Siyasal Siyonizm’e dönüştürerek Filistin bölgesinde tekrar bir Yahudi devletinin varlığı fikrini Yahudilere aşılayabilmiştir. Siyasal Siyonizm hareketinin başlarında bölge Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolünde olsa da I. Dünya Savaşı sonrası bölge İngiliz hakimiyetine geçmiş ve bunun üzerine Yahudiler bölgeye tekrar göç etme isteklerini İngiliz makamlarına iletmeye başlamışlardır. Taleplerinin karşılık bulması ile Yahudilerin Filistin bölgesine toplu göçleri başlamış ve bu göçler Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte artmıştır. 1929-1948 yılları arasında 450 bin civarında Yahudi Filistin’e göç etmiştir (Kiziloğlu, 2012). Bu süreçte Yahudilerin özellikle Nazi Almanya’sında ve diğer Avrupa devletlerinde milyonlarca Yahudi’nin sistemli bir şekilde öldürüldüğü bir soykırıma maruz kalması göçleri hızlandırmıştır (Evans, 2002). Yahudilerin günümüzde hala etkilerinden kurtulamadığı “Holokost” bugün Orta Doğu’da İsrail’in taraf olduğu çatışmaların temel sebeplerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Yahudilerin soykırıma uğrama ve yok edilme korkusu bugünkü savaşlarda en büyük motivasyonu olarak görülebilir. Buna Holokost korkusu adı verilebilir. İsrail’in kurulması Arap Milliyetçilerin karşı koymalarına karşın yaşanan iç savaş ve Arap müdahalesine rağmen gerçekleştirilmiştir (Cleveland, 2008).
4.ARAP-İSRAİL SAVAŞLARI İLE FİLİSTİN-İSRAİL SORUNUNUN YOL AYRIMI
Arap devletlerinin Filistin’in kurtarılması amacıyla Mayıs 1948’de İsrail’e savaş açması sonucunda Filistin sorunu Arap-İsrail sorununa dönüşecektir. 1948 Arap-İsrail savaşı “yok olma korkusunun” yarattığı motivasyon ve Sovyetlerin verdiği destek sayesinde İsrail’in galibiyeti ile sonuçlanmıştır (Kemiksiz, 2018). Bu savaş sonucunda Kudüs bölünmüş, yaklaşık 150 bin Filistinli İsrail, 450 bin Filistinli Ürdün, 200 bin Filistinli de Mısır yönetiminde kalmış, 750 binden fazla Filistinli ise mülteci durumuna düşmüştür (Kemiksiz, 2018). İsrail’in Arap Devletleriyle giriştiği ikinci savaş 1956 Süveyş Krizidir. Süveyş Krizinde Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail birlikte hareket etmiş ve Süveyş Kanalının ele geçirilmesi için anlaşma yapmışlardır. Yapılan anlaşmaya göre İsrail, Mısır’a saldıracak; Birleşik Krallık ve Fransa ise savaşanları ayırmak bahanesiyle bölgeye asker çıkartıp kanalı işgal edecekti (Armaoğlu, 1991). İsrail yapılan plan gereğince 29 Ekim’de Sina Yarımadasını işgale başladı. 30 Ekim’de Birleşik Krallık ve Fransa iki devlete de bir ültimatom verdi. Mısır bu ültimatomu reddedince Birleşik Krallık ve Fransa donanmaları bölgeye gelerek Süveyş Kanal Bölgesini işgale başladılar. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin savaşa tepkisi sonucunda Birleşik Krallık ve Fransa bölgeden çekilmek zorunda kalmıştır. Bu kriz Mısır’da Arap Milliyetçiliği ve Sömürgecilik-Batı karşıtlığını giderek güçlendirmiştir (Kıllıoğlu, 2021). 1956’dan 1967 Altı Gün Savaşlarına uzanan süreçte Filistin-İsrail anlaşmazlığı artık yerini tamamen İsrail-Arap anlaşmazlığına bırakmış, Suriye’de Baas Partisinin iktidara gelmesiyle İsrail kendisini tehdit altında hissetmiş ve önleyici bir harekât düzenleme kararı almıştır (Best vd., 2012). İsrail Hava Kuvvetleri yapılan plan gereğince 5 Haziran 1967’de havalanmış ve havaalanlarında bulunan henüz havalanmamış 304 Mısır, 53 Suriye ve 287 Ürdün uçağını vurarak savaş boyunca hava üstünlüğünü kendi lehine değiştirmiştir (Kemiksiz, 2018). Bu hava harekâtı sonrası 6 gün sürecek kara savaşlarında galibiyeti kazanan İsrail, topraklarını savaş öncesine oranla 3 kat büyütmüştür (Armaoğlu, 1991). 1967 Arap-İsrail Savaşının en önemli sonucu artık Filistin’in bağımsızlık çabalarını diğer Arap devletlerinin desteği olmadan yürüteceğidir. 1967 Arap-İsrail savaşı öncesinde Arap devletlerinin Filistinliler adına konuştuklarını iddia etmeleri ve Filistinlileri siyasi süreçten uzak tutma çabaları savaşta topyekûn bir mağlubiyet almaları ile tamamen sona ermiştir (Lewis, 2018). İsrail-Filistin sorununda Yaser Arafat’ın Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başına geçmesiyle birlikte Arap-İsrail Çatışmaları ve Filistin-İsrail Çatışmaları birbirinden ayrılmış ve bağımsız iki sorun olarak önümüze çıkmıştır. 1967’de savaşın İsrail lehine sonuçlanması ve Arap devletlerinin büyük toprak kayıplarıyla yüzleşmesi sonrasında Altı Gün Savaşının kaybeden Arap devletleri kaybettikleri toprakları tekrar ele geçirebilmek için savaş hazırlıklarına başlamışlardır. 1973’te Mısır, Suriye ve Ürdün devletleri İsrail’in Yom Kippur tatilinde olduğu 6 Ekim 1973’te İsrail’e karşı saldırıya geçmişlerdir (Armaoğlu, 1991). Mısır Ordusu Süveyş Kanalını geçmeyi, Suriye Ordusu da Golan’ı işgal etmeyi başarmış olsa da, ABD’nin havadan cephane ikmali yaparak yardımda bulunması ve İsrail’in karşı saldırıya geçmesi üzerine durum değişmiş ve ateşkes ilan edilmiştir (Kemiksiz, 2018). 1973 Yom Kippur Savaşının önemli sonuçları arasında Arap devletlerinin petrol yoluyla batıyı tehdit edebileceği görülmüş, Mısır, Sina’yı tekrar ele geçirmiş ve ABD ile ilişkilerini geliştirmesi sonucunda İsrail-Mısır arasında 1978’de Camp David anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlaşmanın sonucunda Arap devletleri Mısır’ı Arap Liginden ihraç etmiş ve büyük tepki göstermişlerdir (Kemiksiz, 2018).
4.1 İNTİFADALAR SÜRECİ VE FİLİSTİN DİRENİŞLERİ
Arap-İsrail Savaşlarını bir kenara bırakacak olursak günümüzde Aksa Tufanına giden süreci Filistin-İsrail Çatışmalarından daha net şekilde görebiliriz. İsrail 1973 Yom Kippur Savaşı sonrası birkaç kez Filistin Kurtuluş Örgütü karargahının ve temsilciliğinin bulunduğu ülkelere müdahalelerde bulunmuş ve Lübnan’ı işgal etmiştir. Lübnan’ın işgal edilmesiyle merkezini Tunus’a taşıyan FKÖ, Birinci İntifada ’ya kadar İsrail’e gerilla harekatları düzenleyememiştir (Ayhan, 2016). 1987 yılında sivil katliamlar dolayısıyla başlayan Birinci İntifada Filistin direnişinin önemli ayaklarından birisi olarak görülebilir. Altı yıl süren intifadada, İsrail ordusu binden fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesine neden olmuş ve yüz yirmi binden fazlasını tutuklamıştır. Bu ölümler ve yaralanmalar, daha fazla Filistinlinin gösterilere katılmasına neden olmuştur (Beitler, 2004). 2000 yılında İkinci İntifada başlamıştır. İkinci İntifadanın sona erdiği tarih tartışmaya açık olsa da birçok araştırmacıya göre 2004 senesinde Filistin’in uluslararası kamuoyunda tanınan yüzü Yaser Arafat’ın ölümüyle intifada sona ermiştir (Plocker, 2008). İkinci İntifada sonrasında Hamas’ın legal olarak seçimlere katılma kararı alması ve seçimlerde aldığı destek Hamas’ın Filistin-İsrail Savaşında önemli bir yer edineceğini göstermektedir. Hamas ilk kurulduğu yıllarda 1948 öncesi sınırlara dönüleceğini ve Filistin Devletinin kurulacağını açıklamış ancak Parlamento seçimlerinden iki hafta önce İsrail’in yok edilmesini öngören maddeyi kuruluş bildirgesinden çıkartmıştır (McGreal, 2006). Bu hamle Uluslararası kamuoyunda Hamas’a karşı oluşan algıyı değiştirerek olumsuz bakış açısı yerine yumuşama getirmiştir. Bu noktaya gelinmesinde 2002 yılında Hamas lideri Dr. Rantisi’nin “İntifadanın asıl amacı Batı Şeria, Gazze ve Kudüs’ün özgürleştirilmesini sağlamaktır ve daha fazla bir şey değildir. Biz yan yana yaşayabiliriz” sözlerinin de etkisi yadsınamaz derecede büyüktür (Ayhan, 2016). Filistin Direnişinin revize edildiği bu tarihlerde artık amacın İsrail’i yok etmek değil 1967 Arap-İsrail Savaşından önceki topraklara geri dönmek olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda İsrail ile komşu olmak ve bu topraklarda birlikte yaşamak Hamas tarafından kabul edilmiştir. Hamas’ın 2006 seçimlerinde iktidarı tek başına kurabilecek oy çoğunluğunu sağlaması ile birlikte Fetih iktidarı sona ermiş ve Filistin Direnişinde Hamas tamamen ön plana çıkmıştır (Katman, 2018). 2006 yılından günümüze İsrail-Filistin ve İsrail-Arap savaş ve çatışmaları sürmeye devam ediyor. 2006 İsrail-Lübnan Savaşı, 2008 Gazze Savaşı, 2011 Gazze Şeridi Hava Saldırıları, 2014 Gazze Savaşı, 2021 Filistin-İsrail Çatışmaları ve son olarak 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı Operasyonu bu çatışmaların uzunca bir süre daha süreceğini ve çözüm yolları için iki tarafında silahlara sarıldığını göstermektedir (Semi̇n, 2023). Bu durumu en iyi gösteren çatışmalardan biri Aksa Tufanı Operasyonu olarak gösterilebilir. 7 Ekim Sabahı İsrail şehirlerine ve askeri üslerine sızan İzzeddin El Kassam Tugayları çok sayıda İsrailliyi esir almış ve öldürücü saldırılarda bulunmuştur. Karşılık olarak İsrail, Filistin saldırısından 1 gün sonra Gazze’yi havadan denizden ve karadan bombardımana başlamış ve çok sayıda sivilin ölmesine ve yerinden edilmesine neden olmuştur. Yaşanan çatışmalarda Aralık ayına gelindiğinde on binden fazla Filistinli ve bin beş yüzden fazla İsrail vatandaşı hayatını kaybetmiştir (Fabian, 2023). Çok sayıda araştırmacı ve insan Hamas’ın ilk taarruzunu “İsrail’in 11 Eylül’ü” olarak tanımlamıştır (Schwarz, 2023).
SONUÇ
Orta Doğu coğrafyasında kurulduğundan bu yana topraklarını genişleten İsrail Devleti’ne karşı girişilen sayısız savaşta Arap devletlerinin aldığı sonuçlar genel olarak olumsuz olmuştur. Özellikle 1967 Arap-İsrail Savaşında alınan ağır yenilgi Arap devletlerinin dış politikalarını etkilemiş ve Filistin halkının bağımsızlık ve egemenlik arayışına ket vurmuştur. 1973 Yom Kippur savaşıyla da görüleceği üzere Arap devletlerinin yeni politikaları İsrail’e karşı kaybettikleri toprakları geri kazanmak olurken aynı dönemde FKÖ’nün başına geçen Yaser Arafat öncülüğünde Filistin halkı kendi bağımsızlık mücadelesinin yükünü omuzlarına almıştır. Hamas’ın devreye girdiği 21.Yüzyıl’a değin Filistinlilerin temel politikası İsrail’i yok etmek ve bu coğrafyada bağımsız bir Filistin Devleti kurmak olsa da Hamas bunun gerçekçi bir politika olmadığını algılamış ve kurtuluş doktrinini “1948 sınırlarına dönüş ve yan yana yaşayabilme” üzerine kurmuştur. İsrail’in kuruluşundan bu yana saldırgan politikalarını, araştırmamızın başında sözünü ettiğimiz “Vaat Edilmiş Topraklar” doktrini ile açıklamanın yeterli olmayacağı günümüz konjonktüründe “2.Holokost Korkusu” ya da “Yok Edilme, Sürgün Edilme” korkusu şeklinde açıklamanın doğru olacağı görülmüştür. Arapların toplumsal hafızalarına kazınan savaşlar ve mağlubiyetler günümüze gelindiğinde hala etkisini sürdürmekte olup söylemler itibariyle savaşmaktansa devlet çıkarlarını gözeten politikaları ortaya çıkartmıştır. İsrail’in ise bugün ki saldırgan ve ofansif tavırlarının sebebinin sadece teoriler ile açıklanmasının zor olduğu bununla birlikte tarihi olayların incelenerek İsrail toplumunun sosyolojik ve psikolojik durumunun incelenmesi gerektiği de göze çarpmaktadır. İsrail’in köşeye sıkıştığı ve tehdit altında hissettiği durumlarda ne denli cüretkâr davranabileceği görülebilirken aynı zamanda İsrail diasporasının etkisi de büyük devletlerin İsrail’i her koşulda destekleyebilmeleri için büyük bir sebep yaratmaktadır. İç ve dış dinamikler düşünüldüğünde Orta Doğu’da bu sorunun barış ile çözülmesini beklemek çok doğru olmayacağı gibi bu anlaşmazlık ve çatışmalarında uzun yıllar boyunca süreceği görülebilir.
Batuhan Eren DEMİR
KAYNAKÇA:
Armaoğlu, F. (1989). Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1988) (1. bs). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Armaoğlu, F. (1991). 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi: C. Optimum Basım (1. bs). Kronik Kitap.
Attias, Benbassa, J.-C., Esther. (2002). Paylaşılamayan Kutsal Topraklar ve İsrail: C. Sena Ofset (3. bs). İletişim Yayınları.
Atzmon, G., & Hao, L. (2010). Abraham’s Children in the Genome Era: Major Jewish Diaspora Populations Comprise Distinct Genetic Clusters with Shared Middle Eastern Ancestry. NCBİ, 1.
Ayhan, V. (2016). HAMAS: Filistin Direnişinde Politik İslam. Ortadoğu Etütleri, 1(1), Article 1.
Beitler, R. M. (2004). The Path to Mass Rebellion: An Analysis of Two Intifadas. Lexington Books.
Best, A., M.Hanhimaki, J., A.Maıolo, J., & E.Schulze, K. (2012). 20. Yüzyılın Uluslararası Tarihi. Siyasal Kitabevi.
Cleveland, W. L. (2008). Modern Ortadoğu Tarihi. Agora Kitaplığı.
Evans, R. J. (2002). Telling Lies About Hitler: The Holocaust, History and the David Irving Trial (3. bs). Verso Books.
Fabian, E. (2023). IDF: 361 out of 854 bodies of civilians brought to rabbinate are identified, along with 222 soldiers. https://www.timesofisrael.com/liveblog_entry/idf-361-out-of-854-bodies-of-civilians-brought-to-rabbinate-are-identified-along-with-222-soldiers/
Katman, F. (2018). 2006 Seçimleriyle HAMAS’ın Filistin İçinde Değişen Konumu (2006-2010). Güvenlik Stratejileri Dergisi, 14(28), Article 28. https://doi.org/10.17752/guvenlikstrtj.495764
Kemiksiz, N. N. (2018). Arap-İsrail Sorunu ve Bölgesel Yansımaları. Journal of Awareness, 3, 144.
Kıllıoğlu, M. E. (2021). 1956 Süveyş Krizi ve Ortadoğu’ya Etkisi. Vakanüvis-Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 6(2), 726-757.
Kiziloğlu, S. (2012). İsrail Devleti’nin Kuruluşuna Kadar Geçen Süreçte Yahudiler ve Siyonizm’in Gelişimi. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2(1), Article 1.
Lewis, B. (2018). Ortadoğu: İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi (14. bs). Arkadaş Yayınevi.
McGreal, C. (2006, Ocak 12). Hamas drops call for destruction of Israel from manifesto. The Guardian. https://www.theguardian.com/world/2006/jan/12/israel
Mukaddes, K.-ı. (2014). Kitab-ı Mukaddes. Yeni Yaşam Yayınları.
Plocker, S. (2008). 2nd Intifada Forgotten. Ynet News, 1.
Schwarz, J. (2023, Ekim 9). Yes, This Is Israel’s 9/11. The Intercept. https://theintercept.com/2023/10/09/israel-hamas-september-11/
Semi̇n, A. (2023). Orta Doğu’da Filistin-İsrail Sorununda Bölgesel Dengeler: Algılar, İş Birlikleri, Jeopolitik ve İran Etkisi. Akademik Hassasiyetler, 10(22), Article 22. https://doi.org/10.58884/akademik-hassasiyetler.1265223
Seyfeli̇, C., & Akdemi̇r, H. (2020). Hasidik Yahudilikte Vaat Edilmiş Topraklar Fikri: İsrail Karşıtlığı. Türkiye İlahiyat Araştırmaları Dergisi, 4(2), Article 2. https://doi.org/10.32711/tiad.823191
Tokgöz, H. (2017). İsrail Devleti’nin Kuruluşunda Theodor Herzl ve Siyonizm. Anasay, 1, 183-195.
Topsakal, İ. (2010). Dinler Tarihi (1. bs, C. 1). İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi.
Turan, Ö. (2003). Medeniyetlerin Çatıştığı Nokta Orta Doğu (1. bs, C. 1). Yeni Şafak Gazetesi Kültür Hizmeti.
Buse
Çok temiz bir anlatım olmuş tebrikler
10 Aralık 2023