Türkiye’nin ‘İHA Diplomasisi’ Jeopolitik Beklentilerini Genişletiyor

Türkiye’nin ‘İHA Diplomasisi’ Jeopolitik Beklentilerini Genişletiyor

8 Temmuz 2021 0

Türk savunma sanayisinin satışlarının yurtdışına artan büyüklüğü, Ankara’ya sadece ekonomik olarak değil aynı zamanda jeopolitik genişleme aracı olarak da hizmet ediyor. Türkiye, bölgesel siyasi ve güvenlik yapılarını yeniden şekillendirerek savunma ihracatını Avrupa’daki yeni pazarlara doğru büyütüyor. 

Türkiye, özellikle son on yılda savunma sanayisine kararlı bir şekilde yatırım yapıyor. Gerçekten de, silahlanma ve savunma teknolojisinde yüksek derecede kendi kendine yeterlilik elde etmek, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan yönetimindeki Türk hükümeti için en önemli stratejik hedeflerden biri olmuştur. 

Türk Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), Türk savunma altyapısının taktik geliştirmesinin resmi ayağı olmuştur. Bu kurum 1985 yılında kurulmuş olsa da, AKP’nin hükümeti kurduğu 2000’li yılların başından sonra SSM, stratejik vizyonunu sağlamlaştırmaya başladı. 2018 yılında SSM, Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) olarak yeniden adlandırıldı ve Türkiye Cumhurbaşkanı’nın doğrudan kontrolü altına alınarak bu organizasyonun önemi vurgulandı. 

Gerçekleştirilen Stratejik Plan: Kendi Kendine Yeterlilik ve Savunma İhracatı 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her üç kolu için de savunmada kendi kendine yeterlilik hedefine büyük bir ölçüde ulaşılmıştır. Geniş Otokar Zırhlı Personel Taşıyıcı (APC), BORA/KHAN füze sistemleri (Roketsan) ve BMC Kirpi zırhlı araçları, Türkiye’nin kara kuvvetleri için genişleyen yerli teçhizatları gösteren bazı örneklerdir. 

Milgel altında Milli Gemi Projesi devam ederken, Türk Deniz Kuvvetleri de genişleyen oranda kendi savunma sistemlerinin yerli üretimi için stratejik plan ve projelere devam ediyor. T129 ATAK Projesi ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) tarafından geliştirilen projeler de dikkat çekiyor. Bunların da ötesinde sürekli artan Türk insansız hava aracı (İHA) yetenekleri ve etkisi Türk savunma sanayisinin geleceği hakkında fikir veriyor. 

Türkiye kendi kendine yeterlilik için yerli savunma üretimi hedefine doğru çalışmalarına devam ederken, aynı zamanda savunma ihracatı hacmini de artırmayı da hedefliyor. Türk savunma ihracatının büyüklüğü 2005 ve 2019 yılları arasında yaklaşık yüzde 650 oranında büyüdü. 2020’deki düşüş Covid-19 krizine bağlanıyor fakat bu düşüş genel eğilimi önemli ölçüde etkilemedi. 

Azerbaycan ve Katar, Türk silah sistemlerinin geleneksel müşterileri arasında yer almaktadır. Ankara agresif olarak yayılan bir ihracat politikası izleyerek Tunus, Kenya, Pakistan, Malezya ve Filipinler gibi Asya ve Afrika ülkelerine savunma satışlarının payını artırmaya başlamıştır. Son dönemde ise bu ihracatın etkisi NATO veya AB ülkelerine de yönlenmeye başlamıştır. 

Türk Drone Teknolojisinin Avantajları 

Türk savunma sanayisinin küresel ölçekteki etkisinin başlangıç noktasını ayırt etmek gerekirse bu kesinlikle Ankara’nın geliştirdiği drone teknolojileri olurdu. Türkiye’nin son dönemde askeri olarak dahil olduğu üç çatışmada da kendi ürettiği drone sistemleri sahada sonuca ulaşmada çok önemli bir rol oynadı. Özellikle Libya ve Dağlık Karabağ’da, Türk insansız hava araçları sahadaki durumu tam anlamıyla Türkiye’nin desteklediği taraf lehine değiştirdi. 

Bu son çatışmalardaki gelişmeler, Türk insansız hava araçlarının başarılı ve uygun maliyetli seçeneklerden biri olduğunu kanıtladı ve Bayraktar TB2’nin olağanüstü Türk drone yetenekleri Türkiye’nin savunma sanayisinin itibarına öncülük etti. 

TB2 üreticisi olan Türk şirketi Baykar, sadece 2020 yılında silahlı İHA sistemleri ihracatından yaklaşık 360 milyon dolar gelir elde etti. 

Ancak bu durumun finansal kazanımlarının yanı sıra Türkiye için çok daha önemli faydaları var. Örneğin Türkiye Polonya’ya bu ürünlerinin satışını gerçekleştirdi. Bu, Türk savunma sanayisinin hem finansal hem de operasyonel anlamda bir NATO ve AB ülkesiyle yaptığı ilk önemli anlaşma. 

Türkiye, önde gelen bir savunma teknolojileri ihracatçısı olma hedefine ulaşmak için AKP iktidarı boyunca savunma sanayisine büyük yatırımlar yaptı. Ve bu ihracat stratejisi temel olarak Ankara’nın sadece uygun maliyetli savunma çözümleri sunarak değil aynı zamanda yumuşak güç teknikleriyle de birleştirerek Asya ve Afrika’daki ülkelerle iyi ilişkiler kurma politikasını ortaya çıkardı. 

Polonya anlaşmasının benzersiz doğası, Ankara’nın ihracat ve etkisinin, ciddi siyasi ve stratejik sonuçları olan bir hale doğru gittiğinin göstergesi olarak görülebilir. Ayrıca yeni bir pazarlara doğru genişleyeceğine hazır olduğunu da göstermektedir. 

Nitekim bu bağlamda, Letonya Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Artis Pabriks’in Haziran ayı başlarında Türkiye’ye yaptığı ziyarette Türkiye’nin planlanan genişlemesini teyit eden bir adım attı. Letonyalı üst düzey yetkili, Türk drone sistemlerine olan ilgisini açıkça ifade ederek, Türkiye ile yakın gelecekte potansiyel bir anlaşmanın sinyalini verdi. 

Baykar tarafından teyit edilmeyen kaynaklara göre, Macaristan, Belarus, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler de Türk savunma sanayisini yakından takip ediyor ve Bayraktar TB2 İHA’larını satın alabilir.  

Türkiye ile Polonya arasında söz konusu anlaşmanın zamanlaması ve yakın gelecekte olası benzer anlaşmalar Ankara için tesadüfi değil. Türkiye, Rusya’dan S-400 hava savunma füze sistemi satın almasıyla ilgili olarak ABD’nin ağır baskısı altında kaldı. Bu anlamda, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan savunma ve dış politika alanlarında Türkiye’nin bağımsız kararlar alabilme kapasitesini güvence altına almak için kilit NATO müttefikleri üzerindeki baskısını artırarak Türkiye’nin bölgesel konumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor. 

ABD’nin Orta Doğu’daki öncelikleri, 2000’li yıllara kıyasla sınırlıyken ve Rusya’nın Washington’da yeni normal olarak bir tehdit olarak algılanmasıyla, Erdoğan Türk stratejisini buna göre uyarlamak istiyor. Türkiye’nin potansiyel olarak Moskova’ya karşı bir denge işlevi görebilecek önemli bir bölgesel oyuncu olarak ortaya çıkması, basit bir yerel askeri ve lojistik üssün mevcut rolünden kesinlikle daha stratejik. 

Türkiye burada yine sert ve yumuşak güç projeksiyonunu birleştirerek ve etkisini genişletmek için siyasi, dini ve kültürel bağıntılardan yararlanıyor ve başka jeopolitik alanlara da ulaşıyor. 

Kırım Yarımadası’ndaki mevcut Rus kontrolündeki rejim altında bastırıldığı bildirilen Türk etnik kökenli Müslüman bir azınlık olan Kırım Tatarları, Türkiye’nin dikkatini çekti. Ankara, Kırım’ı geri alma mücadelesinde Ukrayna’nın savunma yeteneklerini artırarak, ortak kökleri olan bastırılmış bir yerel nüfusun bir kahramanı olarak ortaya çıkabilir. 

Türk drone teknolojisinin Moskova için benzersiz bir stratejik öneme sahip bölge olan Polonya, Baltık ülkeleri, Ukrayna ve muhtemelen Beyaz Rusya gibi ülkelere ihracatı, Ankara’ya ABD ve diğer NATO müttefikleri ile herhangi bir müzakere üzerinde önemli bir avantaj sağlayacaktır. 

Sonuçlar ve Beklentiler 

Dolayısıyla, çok amaçlı yeteneklere sahip sağlam bir Türk savunma sanayisi üç stratejik yönden değerlendirilebilir. 

Birincisi, yerli savunma sanayisinden elde edilebilecek mali faydalar önemli. Bu bulgu, yalnızca Türkiye’nin üçüncü ülkelere artan savunma ihracatının bir sonucu olarak değil, yerli üretimin büyük miktarda yüksek fiyatlı yabancı savunma sözleşmelerinin yerini alması ve savunma harcamalarında maliyet ve kaynak tasarrufu olarak değerlendirilmelidir. 

İkincisi, Türkiye’nin bir uzman olarak yükseldiği teknolojiler üzerine araştırma ve geliştirme ve savunma ihracatının büyük hacmi, Erdoğan’ın Türkiye’nin uluslararası genişlemesi ve Türkiye’nin kilit bir bölgesel aktör olarak konsolidasyonu konusundaki temel hedefini destekliyor. 

Üçüncüsü ve en önemlisi, özerk bir yerli savunma sanayisi aracılığıyla Ankara artık Rusya, ABD veya önde gelen AB ülkeleri gibi büyük küresel oyunculara bağımlı olmayacak. Böylece Türkiye, kendi milli savunma kabiliyetleri ile desteklenen tam bağımsız bir dış politika geliştirebilecektir. Bu nedenle, uluslararası arenada hiçbir Türk stratejik hamlesi diğer taraflarca dikte edilemez veya engellenemez. 

Bu bağlamda, Türk savunma teknolojisinin uzun vadeli kendi kendine yeterlilik ve ihracat kabiliyetinin artırılması hedefi, Türkiye’nin bölgesel ve jeopolitik büyüme için stratejik hedeflerine ulaşması için kritik bir parametre oluşturmaktadır. Bu hedefler AKP iktidarının ilk yıllarından itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından belirlendi ve o zamandan beri Türk manevrası ile açıkça ortaya kondu… 

Analiz / Çeviri :

Adem Kılıç / Fikir Sancısı

Telegram : t.me/fikirsancisianaliz

Twitter : /fikir_sancisi

TurkishPol Savunma
TurkishPol Savunma
Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.