Dijital Toprakların Keşfi- Ahmet GÜVEN

Dijital Toprakların Keşfi- Ahmet GÜVEN

22 Haziran 2021 0

İş ve hayat pratiklerimizi şekillendiren, son 250 yıla damgasını vuran sanayileşme dönemi, bizleri, mevcut durumumuzu “sürekli”, “küçük küçük”, iyileştirmelerle geliştirmeye alıştırmıştır. Bu yaklaşım oldukça makuldür zira planlanabilen, kontrol edilebilen bir hayat tasavvuru ile bizleri buluşturarak stres seviyesi düşük bir yaşamı sunmaktadır. Oysa bu sözde bir vaaddir çünkü stres seviyesi toplumda düşmemekte, artan bir hızla büyümektedir.

Peki neler oluyor?

Yukarıda bahsettiğimiz çarpık olgu, değişim ve dönüşüm arasındaki farkla izah edilebilir.

Değişim, hızı kabul edilebilir, anlaşılabilir ve sonuçları öngörülebilir, kontrol edilebilir değişikliklerdir.

Dönüşüm ise mevcut durumun yerine tamamen yeni bir durum koyan radikal değişiklikleri anlatır.

Değişim, tırtılın ufak ufak serpilerek büyümesi ise, dönüşüm, o tırtılın kozasını yırtarak kelebek haline gelmesidir. Nihai olarak kelebek olmak, her ne kadar hoş ve güzel görünse de kendini tırtıl olarak gören, tırtıl olmayı benimsemişler için korkunç bir bilinmezlikle mücadele, acılı bir sürece maruz kalmaktır.

Zaman döngüseldir. Evrende her şey, sonu başı ile buluşan yörüngelerde ilerlediği gibi sosyal olaylar da döngüler halinde ilerliyor. Her bir döngü, doğumu ile başlayan ve ölümü ile sonuçlanan dönemi içinde, değişim ve dönüşümleri barındırıyor. Dönüşümler, özellikle döngünün doğum ve ölüm noktalarında meydana gelirken, değişimler, döngünün içine yayılmakta.

Artan stres, öngörülemez bir gelecek, bu şartlar altında geçmişe doğan aşırı bir özlem, pandemi ile buluşunca, kontrol edemediğimiz olayların sürüklediği bir hayatın içinde bilinmeze doğru akıyor gibiyiz. Kah umarsızca, kah endişe ile karışık merakla bekliyoruz.

Olmakta olan şudur;

Sanayi çağının ekonomik, toplumsal, siyasi düzeni, sanayi çağı döngüsünün kapanması ile büyük bir dönüşümle ölürken, bir sonraki, adına dijital çağ, uzay çağı gibi isimler verdiğimiz yeni bir döngünün doğumuna tanıklık ediyoruz.

Bu yeni çağın, insanlık adına neler getireceği, umutlu gözlere bolluk ve fırsatlar olarak görünürken, tedbirli bakışlardaki tedirginlik ise gözden kaçmıyor.

Tarih geleceğin aynasıdır. Ne kadar geçmişe bakarsak o kadar ileriye bakabiliriz.

İnsanlık özlemle beklediği refah toplumuna ulaşma hususunda tedbirli bir umut beslemekte haklı zira yazılı tarihimiz kırıklarla dolu bir karneye sahip.

Alvin Toffler’in Tarım toplumu olarak nitelendirdiği, insanın az, toprağın çok olduğu zamanlara dair tecrübelerimiz, insanların gasp edilerek köleleştirildiğini, toprağın ise sömürülmesini deneyimledi. (Haydar Yalçınoğlu). Topraklarından koparılıp köle yapılan insanların, ömür boyu karşılık almadan ürettiği değer, küçük bir azınlığın hanesine servet olarak yazıldı.

Toffler, tarım sonrası toplumu, Sanayi Toplumu olarak adlandırır. Sanayi dönemi, insanın çok, toprağın az olduğu bir dönemdir ve bizler bu dönemde büyük bir sömürü düzenine tanıklık ederek gördük ki, topraklar gasp edilerek köleleştirilmiş, insanlar ise emeklerinin dengesiz bir şekilde kiralanması ile sömürülmüştür. Ne yazık ki az gelişmiş dünyanın insanları kitleler halinde yaşam standartının altında gelirlere boyun eğerek, üretim ordusunda neferlik yapmaktadır. Sonuç değişmemiş, küçük bir bedel karşılığı emeklerini kiralayan yığınlar, toprağın servetini de hazinelerine aktararak servetlerini büyütmeye devam eden azınlığı seyretmiştir.

İkinci dünya savaşı sonrası Sanayi toplumu olma evresini tamamlayan, özellikle Batı dünyası, uzun bir zamandır, Toffler tarafından Bilgi toplumu olarak isimlendirilmiş bir dönemi yaşamaktadır. Bilginin sermayenin yerini aldığı bu dönemde, uzaktan imrenerek baktığımız, sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen dev internet şirketlerinin, devletleri aşan servetlere hükmettiklerine şahitlik ediyoruz. Sanayi dönemine daha ilk adımlarını atan az gelişmiş dünya ile stratejik planlarını sanayileşme olarak yapan az gelişmiş dünya, artan ürün çeşitliliğine, borçlanarak ulaşmayı refah olarak görerek, gelişmeleri seyirci konumda alkışlamaktadır.

Öte yandan bilgisayarın icadı ile başlayan Bilgi Toplumu döngüsü de kapanmaktadır. İmam-ı azam insanın güç, bilgi ve özgürlük peşinde olduğu söyler. Gücün egemen olduğu tarım ve sanayi toplumlarında azınlıklar hüküm sürmüştür. Bilginin egemen olduğu bilgi toplumunda da durum değişmedi. Hatta durum daha da ağırlaştı, teknolojiyi üreten daha küçük bir azınlık hüküm sürmekte.

blockchainÖnümüzde duran ve gözümüzün önünde, doğumuna şahitlik yaptığımız Dijital Çağ özgürlüğün egemen olduğu bir dönem olmaya adaydır. Blockchain teknolojisi ise, borçlandırma düzeninin baş oyuncuları olan finansal aktörler devre dışı bırakılırken, kitlelerin mankurtlaştırılmasına hizmet eden eğitim düzeni de ister istemez yerini, bilen, öğrenen, bilgiyi geliştiren bireylerin öğretmenliğine bırakmaktadır.

Bütün bunlar dijital teknolojilerdeki logaritmik gelişme sayesinde meydana gelmektedir.

Evet umutlu gözler için yeni fırsatlar vardır ve tedbirli bakışların fark ettiği tahditler de.

Amacımız bilgi toplumu döngüsünün sonuna geldiğimizi, yeni bir dönüşümü yaşamakta olduğumuzu göstermek ve artan nüfus ve göçler, önlenemeyen çevresel felaketler nedeniyle “insanın daha çok, toprağın daha az” olduğu yeni bir döngünün başlangıcında, öncelikle bireysel, sonra toplumsal ve nihayetinde insanlık adına bir mum yakmaktır.

Karşı karşıya olduğumuz zorluklar alışkın olduğumuz değişim hamleleri ile aşılamayacak kadar derindir. Elzem olan dönüşüm hamlesi için kolları acilen sıvamak, kozasını yırtmak için tüm gücüyle çabalayan tırtılın çabalarının boşa olmadığı hatırlamak zorundayız.

Keşfedilmemiş dijital topraklara yolculuk, keşfedilmemiş coğrafi topraklara yolculuktan ne daha az tehlikeli ne de daha az ödüllendiricidir.

 

Ahmet GÜVEN

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.